Sarper abi nefis bir dille bisiklet yarışlarını değerlendirirken, biz de dilimiz döndüğünce yol yarışı denen bisiklet sporunu kısaca tanıtmaya çalışacağız.
Yol yarışları derken, Tour de France, Giro, Vuelta, ve ülkemizdeki Cumhurbaşkanlığı bisiklet turu gibi karayollarında yapılan bisiklet yarışlarını kastediyoruz.
Bir gün arabada giderken elinizi camdan dışarı çıkarın ve avucunuzu açarak ileri doğru tutun. Arabanın öyle çok hızlı seyretmesine gerek yok, 40 km/s civarı bir hız yeterli. Elinizi çok kuvvetli bir rüzgarın ittiğini göreceksiniz. Üstelik havada yaprak kımıldamazken!
Arabadan inelim ve bisiklete binelim. Profesyonel bir yol bisikletçisi 40 km/s hızla çok rahat gidebilir. Demin arabadan elimizi çıkararak 40 km/s hızla giden bir bisikletçinin giderken ne kadar güçlü bir hava akımını delmek zorunda olduğunu deneyledik.
Şimdi, arka arkaya giden iki bisikletçiyi düşünelim. Önde olan rüzgarı yararak giderken, arkadaki rüzgarı karşılamak zorunda değildir; öndekinin yarattığı hava boşluğuna sığınmak suretiyle çok daha az efor sarfederek gidebilir. Böylece yol bisikleti denen sporun temel aksiyomunu öğrendiniz. Artık yazının kalan kısmına buradan çıkarımlarda bulunarak bu sporu size anlatmaya devam edebiliriz.
Eğer arkada gidenin sarfettiği efor çok daha az ise, makul bir bisikletçi enayi gibi önden gideceğine başka bir bisikletçinin arkasına sığınır. Herkes böyle yaptığı zaman (ki yaparlar) büyük gruplaşmalar oluşur. Yarışın başında tüm bisikletçileri yer aldığı (genelde büyük bir yarışa 200 civarı bisikletçi katılır) gruba peloton denir.
Eğer herkes başkasının arkasına sığınmaya çalışırsa grubun hızı saatte 0 km/s’ye kadar düşer. O yüzden bir gruptaki bisikletçiler sırayla grubun önündeki rüzgarı göğüsleyerek giderler. Böylece bir grup bisikletçi, o gruptaki bisikletçilerin tek tek gideceğinden daha hızlı gidebilir.
Bisikletin takım sporu olması fikri bu yazıya başlamadan önce size garip gelebilirdi. Bir bisikletçinin önde gidip rüzgarı göğüslemek suretiyle diğerine yardım edebildiği bilgisini hesaba katarak düşüdüğümüzde ise, takım fikri çok da mantıksız gelmeyecektir.
Bir takım 9 kişiden oluşur. Ve genelde bu 9 kişiden sadece 1’i takım kaptanıdır. Yani, diğer 8 kişi o tek kişiyi birinci yapmaya çalışırlar. Kaptan olmayan diğer takım elemanlarına -biraz kötü bir tabirle- domestik (yani, hizmetçi) denir. Söylemekten korkmayın, bu bisiklet camiasında son derece alışılmış bir tabirdir.
Domestikler neler yaparlar? Örneğin bir takım kaptanı çok ekstrem bir durum yoksa pelotonun önünde rüzgarı göğüslemez; onun yerine takım arkadaşları önde yükü paylaşırlar. Domestikler bazen gruptan çıkıp takım arabasına gidip taze sıvılar, yiyecekler getirirler. Eğer kaptan düşerse pelotondan ayrılıp onu bekler, sonra da önünde rüzgarını keserek tekrar pelotona getirirler. Kaptanın bisikleti bozulursa domestik yarış ortasında bisikletini ona verebilir. Ve daha bir sürü şey...
Peki kaptan niye kaptandır? Takım sahibinin oğlu olduğu için değil elbette; doğrusu, takım kaptanı takımın en dayanıklı adamıdır. Takım arkadaşları kendisini mümkün olduğu kadar korusalar da, yarışın kırılma anlarında kaptan da artık yalnız başınadır. Takım arkadaşlarının görevi onu kırılma anına mümkün olan en az yıpranacak şekilde getirmektir. Çünkü, aslında kırılma anında en iyi performans verecek olan kişi de kaptandır. Kırılma anlarına yazının ilerleyen kısımlarında değineceğiz.
Yarışın başlarında tüm bisikletçilerin peloton adı verilen grupta olduğunu görmüştük. Bu grup işbirliği içinde hareket ederek en az eforla gidebilir. Ama sonuç olarak bu bir yarış ve yarışı da birinin kazanması gerekiyor. Eğer yarışın sonunda peloton grubu hep beraber gelmişse yarışı kim kazanır? Tabii ki son anda büyük bir hızla atak yapan sprinterler.
Sprinterler gayetle güçlü, iri adamlardır. Mantıken bakıldığında uzun süren yol yarışlarında bu tarz adamların işi olmaması gerekir. Ama yol yarışlarında etap kazanmak önemlidir ve takımlar sırf bu toplu geliş anlarında birinci olabilmesi için yol boyunca sprinter adı verilen elemanlarını korurlar. Bazı takımlarda kaptan sprinterdir ve bu takımlara sprint takımları denir.
Sprint takımlarının sprint trenleri vardır. Şöyle ki, yarışın sonlarına doğru takımın tüm elemanları sprinterlerini arkalarına alarak tek sıra halinde atağa kalkarlar. Bu durumda yolda trenlerin mücadelesi görülür. Son metrelere yaklaştıkça trenin önündekiler birer birer düşerler ve son 200 metrede sprinterler tek başına kalırlar. Bazı treni olmayan sprinterler bu trenlerden birine sığınmaya çalışırlar; sonuçta saatte 80 km/s hızla dirsek dirseğe bir mücadele görülür sprint mücadelesinde ve gayet zevklidir.
Her ne kadar tüm bisikletçiler yarışa peloton adlı dev grubun içinde başlasalar da, etabı kazanmak isteyen ama yarışın sonunda sprint yapabilecek kadar güçlü olmayan elemanlar vardır. Bunların etabı kazanmasının tek yolu kaçmaktır. Yani, bazı bisikletçiler pelotonun güvenli limanından çıkarlar ve öne doğru hamle yaparlar.
Eğer bir bisikletçi kaçarsa ve başkası da kendisine katılmazsa bir süre sonra rüzgarı göğüslemekten yorulur ve ister istemez yavaşlayarak ana gruba yakalanır. Kaçma ile yakalanma arasındaki zamanda gereksiz yorulduğuyla kalır. O yüzden genelde kaçış yapan bisikletçi pelotonla arasına belli bir mesafe açıp arkasına bakar. Eğer kimse gelmiyorsa kaçışı fazla uzatmaz.
Eğer birden fazla kişi kaçar ise kendileri de bir grup oluştururlar ve sırayla öndeki rüzgarı göğüsleyerek yarışı pelotonun önünde kazanmak için ciddi tehdit oluşturabilirler. O yüzden birden fazla kişi kaçtığında pelotondaki diğer bisikletçiler hızlanarak kaçmalarını engellemeye çalışırlar. Hele hele kaçanlardan biri takımlardan birinin kaptanı ise tüm takımlar yakalamak için hareketlenirler; genelde bu yüzden kaptanların kaçması imkansızdır, dağlar hariç. Oraya geleceğiz.
Birden fazla etaplı tur yarışlarında bazen kaçan bisikletçiler genel klasman birinciliği açısından iddialı değillerse peloton kaçmamaları için fazla da direnmez. Bu sebeple, kaçış ile etap kazanmak genelde domestiklerin yapabildiği birşeydir. Ayrıca, takımlara domestikleri onore etme fırsatı da verir.
Sonuç olarak, bir etapın başlarında birçok kaçış girişimi ve pelotonun bunlara cevapları olur ve hesaba gelmeyen karmaşık dinamiklerin neticesinde çoğu zaman bir kaçış grubu oluşur. Bundan sonra yarış uzun bir süre kaçan grup ile peloton arasında geçer.
Peloton genelde kaçış grubu ile arasında 5-10 dakika arasında bir farkın oluşmasına (daha az veya daha fazla değil) izin verir. İzin vermesinin sebebi, yarışın sonraki bölümlerinde pelotondan başka birilerinin kaçarak öndeki gruba çok daha taze şekilde katılmasını engellemek içindir; arada 5-10 dakika varsa kimse böyle birşeye cesaret edemez. Yine de bazen pelotondan birileri daha kaçmayı başararak “takipçi grup” oluşturabilirler.
Her ne kadar kaçış grubu da kendi içinde yardımlaşsa da, genelde peloton gibi kalabalık bir grubun yardımlaşmasıyla başedemezler. Peloton yarışın sonlarına doğru kaçış grubunu yakalamaya çalışır. Bu anlarda pelotonun önünde sprinter takımlarının elemanları yer alırlar. Bu elemanlar, elbette kendi sprinterlerini koruyarak pelotonu hızlandırırlar. Sprintle işi olmayan takımlar ise arkada rüzgardan iyice korunarak aktif dinlenmeye çekilirler.
Bence, öndeki yorulmuş 3-5 kişiden mürekkep kaçış grubunun arkadan gelen diri ve azgın 200 kişi tarafından yakalanma sahnesi bisiklet yarışının en dramatik sahnelerinden biridir. Bazen bu yakalama yarışın son metrelerinde bile olabilir!
Elbette durum o kadar da umutsuz değildir; kaçış grubundan biri de yarışı kazanabilir. Genelde bu durumlarda ya etap kaçışa oldukça elverişlidir, ya peloton iyi organize olamamıştır ya da bir önceki etap çok yorucudur ve kimsenin tempo yapmaya hali yoktur. Sonuçta kaçış grubunun kazanacağı belli olduğu vakit başka bir hesaplaşma başlar. Kaçış grubunda bazılarının sprint yeteneği görece diğerlerinden daha iyidir (her ne kadar sprint uzmanı olmasa da) Bu bisikletçiler grupla toplu halde varmayı ve son sprintle etabı kazanmayı hayal ederler. Sprinti olmayan elemanlar ise kaçış grubundan da kaçarak iş sprinte kalmadan kazanmaya çalışırlar. Böyle bir kaçışta da sprinti olmayanlar kaçar, sprinter özelliği olanlar kovalar; kaçanın peşinden ayrılmadan kalabilirlerse de yarışı kazanır, yoksa kaybederler.
Kaçışın bir amacı da, takımın sponsorlarının reklamını yapmaktır. Zira kaçan bisikletçiler TV yayınında bol bol gösterilirler. Bazı güçsüz takımların turdaki tek amacı yakalanacaklarını bilmelerine rağmen kaçarak sponsorlarını mutlu etmektir. Hatta her etapta kimin kaçacağını sıraya bindirirler.
Bir bisikletçinin büyüklüğü dağlarda anlaşılır. Uzmanlığı yokuş tırmanmak olan bisikletçiler vardır. Ayrıca, daha önce bahsettiğimiz takım kaptanlarının değerinin anlaşıldığı kırılma noktası olan yerler yokuşlardır; özellikle de etabın son yokuşu. Bu yokuşta o ana kadar takım arkadaşları tarafından korunmuş olan kaptanlar atak yaparlar. Yokuş çıkmak zordur; o yüzden genelde bu atağa pelotonun çok büyük çoğunluğu cevap veremez ve favoriler öne çıkarak yüksek dağlarda başbaşa kalırlar.
Bazı takımların kaptana yardım edebilecek iyi bir yokuşçu domestiği daha vardır, o da bu favoriler grubunda kaptanını korumak üzere yer alır. Böyle bir elemana sahip olan kaptanlar şanslıdır.
Bundan sonrası tam duellodur. Favoriler poker suratı takınıp yorulup yorulmadıkları konusunda açık vermemeye çalışırlar. Çünkü diğerleri yorgun olduğunu anlarlarsa hemen atak yapıp onu yalnız bırakırlar, ve artık rüzgarı göğüsleyecek etrafında başka kişi de kalmayan bisikletçi iyice yorularak deyim yerindeyse mahvolur ve genel klasmanda çok zaman kaybeder.
Favori gruptaki bisikletçiler arada atak denemesi yapıp diğerlerinin nasıl cevap verebildiğini ölçerler. Bu ataklarda yorgun olduğunu çaktırmayabilen bazı favoriler geride kalırlar. Sonlara doğru yaprak dökümü olur ve iki bisikletçi teke tek bir kalabilir. Bazen yorulduktan sonra toparlanıp tekrar öndekilere yetişirler. Yavaş bir heyecan fırtınasıdır bu anlar ve genelde turun galibi bu etaplarda belirlenir.
Şu ana kadar yarış ile etap kelimelerini karışık kullandık. Şimdi onlara açıklık getirmenin zamanı geldi.
Bahar klasikleri gibi bazı yarışlar tek etaplıktır. Bu tarz yarışlarda genelde çok daha fazla kaçış olur, tek seferlik olduğu için bisikletçiler ve takımlar varlarını yoğlarını ortaya koyarlar. O açıdan bir hayli eğlencelidir.
Fransa turu gibi yarışlar ise birden fazla etaptan oluşur. Büyük turlar 21 etaptan oluşurken, nisbeten küçük olanları bir hafta sürerler. Etapların sonunda toplam zamanı en az olan bisikletçi birinci olur.
Burada bir inceliğe dikkat çekmek isterim: Bisiklet yarışlarında finişe bir grup beraber gelirse herkesin zamanı tek tek ölçülmez, bütün grup aynı zamanı alır. Yani peloton 200 kişi ile beraber finişe gelse ve bir sprinter yarışı kazansa da, 200 kişinin hepsi de aynı toplam zamanla bitirmiş olur; ki çoğu zaman grubun sonundaki birinciden 30 saniye daha geç gelmiş olabilir.
Bunun anlamı şudur: Zaman olarak rakipleri geçebilmek için rakiplerden ya kaçmak ya da dağlarda fark atmak lazımdır. Klasmanda lider olan bisikletçi rakipleriyle aynı grupta etabı bitirirse zaman kaybetmez.
Klasmanda lider olan bisikletçi özel bir mayo giyer. Örneğin Fransa bisiklet turunda bu mayonun rengi sarıdır. Bir de yol bisikleti etiği gereği bir etapta pelotona sarı mayonun dahil olduğu takım liderlik eder; diğer deyişle öndeki rüzgarın ceremesini çekerler.
Normal etaplar 3 çeşittir. Düz etaplarda hemen hemen hiç yokuş yoktur. Bu etapları sprinterlerin kazanması beklenir. Etap kazanmak kendi başına iyi bir şey olsa da, genel klasman birinciliği açısından pek faydası yoktur.
Orta etaplarda yol boyunca çeşitli inişler çıkışlar vardır. Bu etapları genelde kaçışçılar kazanır. Domestikleri onore eder bu tarz etaplar, ama yine de genel klasmana pek etkisi yoktur.
Dağ etaplarında ise son tırmanışlarda kaptanlar kozlarını paylaşırlar. Bu etaplar genel klasmana etki eder.
Etapların profilleri vardır. Örnek profil Fransa Bisiklet turunun zorlu bir dağlık etabına aittir.
Bir de “zamana karşı” (ITT) etapları vardır. Zamana karşı yarışta bisikletçiler sırayla tek tek çıkarlar ve kendi başlarına rüzgarı göğüsleyerek etabı bitirirler. Turu kazanmak için iddialı olan kaptanlar yokuş çıkmak kadar böyle zamana karşı etaplarda da başarılıdırlar. Genel klasman birincisini %70 yokuş çıkma becerisi belirliyorsa, %30 da zamana karşı performansı belirler.
“Takım zamana karşı” (TTT) etapları ise iyice enteresandır. Takımlar 5’er dakika arayla piste çıkarlar ve takım elemanları grup olarak yardımlaşarak parkuru en kısa zamanda bitirmeye çalışırlar. Finişi 5. sırada geçen takım elemanının zamanı takımın diğer tüm elemanlarına da yazılır.
Takım zamana karşıda birbirini çeken takım
Her bisikletçi bisikletine binerken “mayo” adı verilen kıyafeti giyer. Bisiklet takım sporu olduğu için takım elemanlarının aynı renk ve desende mayoları giymesi normaldir; bazıları hariç!
Klasmanda birinci durumda olan bisikletçi Fransa bisiklet turunda sarı, İtalya bisiklet turunda pembe, İspanya bisiklet turunda da altın mayo giyer. Mayo sahipleri her etaba en önde başlarlar.
Bisiklet turlarında genel klasman dışında başka kategorilerde de yarışılır. Bisikletçiler etap içinde kapı adı verilen özel yerlerden herkesten önce geçerlerse çeşitli puan alırlar. Bunlardan en önemlisi sprint puanlarıdır. Bu puanlar etap ortalarındaki düzlüklerde, ama daha çok etap sonlarında alınır. Puanlama bir nevi F1 puanlaması gibidir. Bu puanlamada önde olan bisikletçi yeşil mayo giyer. Bu bisikletçiler ayrıca tur sonunda podyuma çıkarlar.
Dağ kapıları etabın yüksek zirvelerinde bulunur, buradan önce geçenler ise dağ kategorisi için puan alırlar. Bu kategorinin birincisi puantiyeli mayo giyer ve kendisine “dağların kralı” denir. Genelde bu kategoriyi kazanmak isteyenler orta ve dağlık etaplarda kaçarak tepelerdeki puan noktalarını önce geçerler, ama etabın sonunda pilleri biter.
25 yaşından küçük bisikletçiler kendi aralarında bir genel klasmanda yarışırlar, bu kategorinin birincisi de masumiyeti simgeleyen beyaz mayo giyer. 25 yaş size pek genç gelmeyebilir, ama genelde bisikletçiler 28-35 yaş arası en olgun çağlarını yaşarlar. Böylesi zeka gerektiren bir sporda bunu normal karşılamak lazımdır.
Bunlar dışında Dünya Yol Yarışı adındaki oldukça zorlu bir yarışı kazanan bisikletçi gelecek sezonun tamamında gökkuşağı renkli mayo giyer. Kendi ülkelerindeki ulusal yol yarışı şampiyonları kendi milli takım formalarını giyebilirler vs vb. Kısaca pelotonda çoğu bisikletçi takım renklerini giyse de, buna uymayan azımsanmayacak sayıda bisikletçi vardır. Şaşırmayın.
Bir takım 9 kişiden bisikletçiden oluşsa da, en az onlar kadar önemli bir kişi de takım direktörüdür. Bu kişi yarışı takım arabasından takip eder ve önüne akan bilgileri değerlendirerek telsizle yoldaki yarışçılarına aktarır. Bazen telsiz de yetmez, bisikletçi bizzat arabanın yanına gelerek açık camdan direktörü ile hararetli tartışmalara girebilir. Netice itibariyle takım direktörü takımın beynidir ve çok önemli bir kişidir.
Carlos Sastre ve Contador ile birçok başarı yaşayan takım direktörü Bjarne Riis
Elbette bisiklet sporuyla ilgili herşeyi anlatamadım; daha değinemediğimiz birçok ayrıntı var. Yine de umuyorum ki sizi en azından TV’de izleyebilecek, yorumcuların dediklerini anlayabilecek noktaya getirmişimdir. Yol bisikleti fiziksel güç ve kondüsyon kadar strateji, blöf ve şansın da önemli olduğu bir spordur. Belki de en iyi özet, efsane şampiyon Lance Armstrong’un kitabının adıdır: “It is not about bike” (Bisikletle alakalı değil)
0 İLETİ
SORUNUZU GÖNDERİNİZ